Suudi Arabistan, Yemen’de neden başarısız oldu?

10 yıl önce Yemen’de zafer vaatleriyle başlayan Suudi müdahalesi, bugün Riyad’ı bir zamanlar ‘terörist’ ilan ettiği Husilerle aynı masada barış görüşmelerine mecbur bıraktı. 

Bu stratejik dönüşüm, 2011’den günümüze uzanan karmaşık bir süreci kapsıyor. 2011’deki Arap Baharı’yla başlayan süreçte, Riyad yönetimi önce Yemen’deki mevcut düzenin korunmasından yana tavır almış, ancak Ali Abdullah Saleh’in devrilmesiyle birlikte Abdurrabuh Mansur Hadi’yi destekleme kararı almıştır.  

2014’te Husilerin başkent Sana’yı ele geçirmesi, Suudi Arabistan’ı daha agresif bir politikaya yöneltmiş ve 2015’te doğrudan askeri müdahale kararı alınmıştır. Savunma Bakanı Muhammed bin Selman’ın öncülüğündeki bu müdahale, geniş bir uluslararası koalisyonla desteklenmiş ancak sekiz yıllık askeri operasyonlar, Husilerin direncini kıramamış ve Suudi topraklarına yönelik füze saldırılarını engelleyememiştir. Bu başarısızlık, Riyad yönetimini 2022 sonunda stratejik bir U-dönüşü yapmaya zorlamış ve İran ile yakınlaşma politikası çerçevesinde Husilerle barış görüşmelerini başlatmıştır. 

Peki Pentagon’un en sadık müşterisi Suudi Arabistan’ın milyarlarca dolarlık modern silahlarını, Yemen dağlarındaki Husi gerillaların basit tüfekleri karşısında çaresiz bırakan şey neydi?  

Bu çarpıcı çelişki, modern savaş tarihinin en pahalı askeri başarısızlıklarından birini gözler önüne sermektedir: Dünyanın en gelişmiş radar sistemleri, F-15 savaş uçakları ve Patriot füze savunma sistemleriyle donatılmış bir ordu, basit el yapımı insansız hava araçları ve gerilla taktikleri karşısında sürekli olarak stratejik kayıplar yaşamaktadır. Bu durum, askeri gücün sadece teknolojik üstünlükle ölçülemeyeceğinin, savaşın insan ve motivasyon boyutunun hala belirleyici olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır. 

Suudi Arabistan’ın askeri yapısındaki sorunlar, sadece teknik eksikliklerden değil, derin kurumsal ve kültürel faktörlerden kaynaklanmaktadır. Ülkenin askeri modernizasyon çabaları, milyarlarca dolarlık silah alımları ve Amerikan askeri danışmanlığına rağmen istenilen sonuçları vermemektedir. 

Bunun en temel nedeni, ordunun yapılanmasında liyakat yerine aşiret ve aile bağlarının ön planda tutulmasıdır. Özellikle üst düzey komuta kademelerinin kraliyet ailesi üyelerinden seçilmesi, profesyonel askeri kariyer gelişimini engellemektedir. Bu durum, alt rütbeli personelin motivasyonunu düşürmekte ve inisiyatif alma kapasitelerini sınırlamaktadır.  

Kısacası demokratik olmayan rejimlerde sıkça görülen kurumsal sorunlar Suudi ordusunun etkinliğini önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle liyakat yerine siyasi sadakat ve aile bağlarına dayalı atamaların yarattığı profesyonelleşme eksikliği ile aşırı merkezi ve hiyerarşik komuta yapısının getirdiği operasyonel kısıtlar, sahada belirgin bir dezavantaj yaratmıştır. 

ABD Ordusu Merkez Komutan Yardımcısı Tümgeneral Terrence J. McKenrick, 10 Ağustos 2017’de Suudi Arabistan Krallığı’nda düzenlenen Earnest Leader 17 kapanış töreninde yaptığı konuşmada

Bunun yanında, Suudi Arabistan’ın sosyoekonomik yapısı da askeri performansı şekillendiren önemli bir faktör olmuştur. Yüksek refah düzeyine sahip bir toplumdan gelen askerlerin zorlu savaş koşullarına adaptasyon güçlüğü yaşaması ve Husilerin sahip olduğu varoluşsal motivasyona karşılık benzer bir motivasyon unsurunun Suudi tarafında bulunmaması, sahada belirgin farklılıklar yaratmıştır. 

ABD’li askeri danışmanların çabaları da bu yapısal sorunlar nedeniyle sınırlı kalmaktadır. Danışmanlar genellikle kısa süreli rotasyonlarla görev yapmakta ve çalışmaları daha çok teknik eğitim ve silah sistemlerinin kullanımıyla sınırlı kalmaktadır. Kurumsal reform ve modernizasyon için gerekli olan uzun vadeli değişim programları, mevcut sosyo-politik yapı içinde yeterince hayata geçirilememektedir. 

Teknik açıdan bakıldığında, Suudi ordusu modern silah sistemlerine sahip olmasına rağmen, bu sistemleri etkin kullanacak ve bakımını yapacak yerli personel yetiştirmekte zorlanmaktadır. Profesyonel astsubay sınıfının yeterince gelişmemiş olması ve teknik eğitimin yetersizliği, bu sorunu daha da derinleştirmektedir. Ayrıca milli savunma sanayinin gelişmemiş olması da dışa bağımlılığı artırmaktadır. 

Saha Tecrübesi ve Asimetrik Savaş Ekseninde Suudi Ordusunun Yemen’deki Operasyonel Yetersizlikleri 

Suudi ordusunun gerçek saha tecrübesi eksikliği de Yemen’deki askeri performansını etkileyen diğer önemli askeri faktörler arasında gösterilebilir.  

Modern tarihinde büyük çaplı konvansiyonel çatışmalarda çok az deneyime sahip olan Suudi ordusu, asimetrik savaş ortamında taktik esneklik göstermekte zorlanmıştır. Buna paralel olarak, askeri istihbarat yapılanmasının Yemen’in karmaşık aşiret yapısını ve sosyal dinamiklerini tam olarak anlayamaması, saha hakimiyetini olumsuz etkilemiştir.  

Ayrıca, Suudi ordusunun lojistik planlamasında görülen eksiklikler, özellikle uzun süreli operasyonlarda kendini göstermiştir. Dağlık ve zorlu Yemen coğrafyasında ikmal hatlarının sürdürülebilirliği konusunda yaşanan zorluklar, operasyonel kabiliyeti sınırlamıştır.  

Bir diğer önemli faktör ise, farklı kuvvet unsurları (kara, hava ve özel kuvvetler) arasındaki koordinasyon eksikliğidir. Müşterek harekat kabiliyetinin yeterince gelişmemiş olması, özellikle hava desteği ile kara unsurlarının eşgüdümünde sorunlara yol açmıştır.  

Son olarak, Suudi ordusunun yerleşik askeri doktrini, konvansiyonel tehditlerle mücadeleye odaklanmış olup, gerilla savaşı taktikleri kullanan düşük yoğunluklu çatışmalara uyum sağlamakta yetersiz kalmıştır. Bu faktörlerin tümü, teknolojik üstünlüğe ve modern silah sistemlerine rağmen, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki askeri etkinliğini önemli ölçüde sınırlamıştır. 

Suudi Arabistan’ın Yemen’deki operasyonel yetersizlikleri, çeşitli somut olaylarla açıkça gözlemlenebilmektedir. 

Suudi birliklerin 2019 yılında gerçekleşen Jizan sınır çatışmalarında, ileri teknoloji gözetleme ekipmanlarına ve erken uyarı sistemlerine rağmen, Husilerin ani gerilla taktikleri karşısında etkili savunma yapamaması, Husilerin 2020-2022 döneminde tanksavar füzeleri ve el yapımı patlayıcılarla modern M1A2 Abrams tanklarını etkisiz hale getirmesi, Najran ve Jizan bölgelerinde çok sayıda Bradley zırhlı muharebe aracının basit tuzaklarla imha edilmesi, 2019’daki Abha Havalimanı saldırısında, Husilerin basit drone’larla gerçekleştirdiği operasyonlara karşı Patriot hava savunma sistemlerinin yetersiz kalması, 2021’deki Marib cephesi operasyonlarında, Suudi destekli birliklerin üstün ateş gücüne ve modern teçhizata rağmen Husilerin dağlık arazideki ilerleyişini durduramaması, Najran-Jizan bölgesinde yaşanan çatışmalarda, Suudi ordusunun lojistik hatlarının Husi gerilla unsurları tarafından sürekli taciz edilmesi ve modern zırhlı araçlardan oluşan ikmal konvoylarının güvenliğinin sağlanamaması ve Hodeidah Limanı operasyonlarında yaşanan birleşik kuvvetler arasındaki koordinasyon eksikliği ve bunun sonucunda hava desteği ile kara unsurları arasında ortaya çıkan zamanlama sorunları “teknolojik üstünlüğün saha hakimiyetini garantilemediğini, yüksek teknoloji ürünü sistemlerin asimetrik savaşta savunmasız kalabileceğini ve konvansiyonel ordu yapısının gerilla savaşına karşı zafiyetini” gözler önüne sermiştir. 

Yemen’in Dağlık Coğrafyası Modern Silahları Alt Edebilir mi? Abrams Tanklarından Apache’lere Amerikan Silahlarının Zorlu Sınavı 

Yemen’in coğrafi yapısının çatışmalardaki rolü ve modern silah sistemlerinin zorlu coğrafyadaki etkinliği, bu konu kapsamında üzerinde durulması gereken diğer önemli faktörlerden birisidir. 

Suudi askerler Yemen sınırında kum torbası barikatının arkasında nöbet tutuyor.

Yemen, 3000 metreyi aşan dağ silsileleri, derin vadiler, sarp kayalıklar ve çöl arazilerinden oluşan karmaşık bir coğrafi yapıya sahiptir. Bu yapı, modern mekanize birliklerin hareket kabiliyetini ciddi şekilde kısıtlamıştır. Örneğin, Saada bölgesindeki dağlık arazide, Suudi ordusunun M1A2 Abrams tankları ve Bradley zırhlı araçları manevra kabiliyetlerini önemli ölçüde kaybetmiş, dar geçitlerde kolay hedef haline gelmiştir. 

Husilerin Coğrafi Avantajları: 

Husiler, nesiller boyu yaşadıkları bu coğrafyanın her vadisini, mağarasını ve geçidini yakından tanımaktadır. 

Diğer yandan Dağlık arazide hafif silahlarla hareket eden küçük Husi birlikleri, ağır mekanize unsurlara karşı üstünlük sağlamıştır. Dağlık arazi ayrıca, Husilere doğal savunma mevzileri ve gizlenme imkanı sağlamıştır. 

Modern Silah Sistemlerinin Kısıtları: 

Sensör Sistemleri: Gelişmiş termal ve optik sistemler, dağlık arazide kaya formasyonları ve derin vadiler nedeniyle etkili menzillerinin altında performans göstermiştir. 

Hava Desteği: Apache helikopterleri ve F-15 savaş uçakları, dağlık arazide hedef tespitinde zorlanmış, dar vadilerde manevra kabiliyetleri sınırlanmıştır. 

Zırhlı araçlar da dar geçitlerde sıkışmış, dik yamaçlarda hareket kabiliyeti kaybetmiş ve jojistik destek hatları kesintiye uğramıştır. 

Abrams tanklarının, 2018’deki Saada Dağları’ndaki çatışmalarda, dar vadi geçitlerinde Husi tanksavar timlerinin kolay hedefi haline gelmesi, Apache helikopterlerinin 2020’deki Nihm Bölgesi Operasyonları’nda dağlık arazide etkili keşif ve ateş desteği sağlayamamış olması ve modern zırhlı birliklerin 2021’de Marib-Jawf Hattı’nda dağlık arazide lojistik destek alamadığı için geri çekilmek zorunda kalması bu konuya dair verilebilecek en somut örneklerdir.  

Bu örnekler, modern silah sistemlerinin her coğrafyada aynı etkinlikte olmayabileceğini ve yerel coğrafyayı iyi kullanan kuvvetlerin teknolojik üstünlüğü nasıl etkisizleştirebileceğini göstermektedir. Özellikle Yemen gibi zorlu coğrafyalarda, teknolojik üstünlük yerine arazi şartlarına uygun taktik ve teçhizat kullanımının daha belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. 

BD Ordusu M1A2 Abrams tankları 2015 yılında Avrupa’da yapılan bir askeri tatbikat sırasında

Yemen’deki Savaşın Gizli Eli: İran’ın Teknolojiyle Yükselttiği Vekalet Gücü 

Husilerin İran’dan aldığı balistik füze ve insansız hava aracı (İHA) desteği, Yemen savaşının seyrini Suudi Arabistan aleyhine dönüştüren en kritik faktörlerden biri olmuştur. Bu teknoloji desteği, Husilere hem stratejik üstünlük kazandırmış hem de Suudi Arabistan’ın savaş stratejilerini ve güvenlik politikalarını derinden etkilemiştir. İşte bu desteğin savaşa olan etkileri: 

1. Suudi Topraklarına Yönelik Doğrudan Tehdit 

Husilerin balistik füze ve İHA’ları, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad ve diğer büyük şehirlerine yönelik saldırılar düzenlemesini mümkün kılmıştır. Özellikle enerji altyapısını hedef alan bu saldırılar, Suudi ekonomisini ve küresel enerji piyasalarını tehdit etmiştir. 

Aramco Saldırısı: Husiler, 2019’un eylül ayında  Suudi Arabistan’ın Abqaiq ve Khurais bölgelerindeki Aramco petrol tesislerine, İran teknolojisiyle geliştirilmiş İHA ve seyir füzeleri ile büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırı, Suudi petrol üretim kapasitesini geçici olarak yarıya düşürdü ve küresel petrol fiyatlarında dalgalanmalara yol açtı. 

Sivil Hedefler: Suudi Arabistan’daki havaalanları, sanayi bölgeleri ve sivil yerleşim yerleri de sık sık bu tür saldırıların hedefi oldu. Bu durum, Suudi Arabistan içinde bir güvenlik krizi yaratırken, halk arasında huzursuzluğa yol açtı. 

Husilerin bu saldırı kapasitesi, Yemen’deki savaşı Suudi Arabistan için yalnızca sınır ötesi bir operasyon olmaktan çıkarıp ulusal güvenliği doğrudan tehdit eden bir mesele haline getirdi. 

Husilerin askeri geçit töreninden bir sahne.

2. Askeri ve Teknolojik Dengeyi Değiştirmesi 

Husiler, İran’ın sağladığı teknoloji desteği sayesinde Suudi Arabistan’ın gelişmiş askeri teknolojilerine karşı maliyeti düşük ancak etkili saldırılar düzenleyebildi. 

Balistik Füzeler: İran yapımı Zelzal ve Qiam gibi balistik füzeler, Suudi füze savunma sistemlerini zorladı. Patriot bataryaları bu saldırıları engellemekte her zaman başarılı olamadı, bu da Suudi Arabistan’ın savunma kapasitesini sorgulattı. 

İHA’lar: İran tarafından geliştirilen veya modifiye edilen İHA’lar, düşük maliyetli ve etkili bir saldırı aracı olarak kullanıldı. Husiler, İHA’ları hem keşif hem de saldırı görevlerinde başarıyla kullanarak Suudi hava savunmasını aşmayı başardı. 

Bu teknolojiler, Suudi Arabistan’ın Yemen savaşını hızlı bir şekilde kazanma planlarını engelledi ve sahada güç dengesinin değişmesine neden oldu. 

3. Suudi Arabistan’ın Savaş Maliyetlerini Artırması 

Husilerin saldırıları, Suudi Arabistan’ın savaş maliyetlerini büyük ölçüde artırdı. Patriot füzeleri gibi savunma sistemleriyle yapılan karşı önlemler, her bir saldırıyı engellemek için milyonlarca dolarlık harcama yapılmasını gerektirdi. Husilerin kullandığı İHA’lar ve balistik füzelerin çok daha düşük maliyetlerle üretilip, konuşlandırıldığını belirtmekte fayda var. Bu durum, Suudi Arabistan için bir ekonomik yıpratma savaşı anlamına geliyordu. 

Savunma harcamalarının artışı, Suudi Arabistan’ın iç ekonomik reform programlarını sekteye uğrattı ve uluslararası kamuoyunda savaşın sürdürülebilirliği konusundaki eleştirileri artırdı. 

4. Uluslararası ve Bölgesel Dinamiklere Etkisi 

Husilerin bu saldırı yetenekleri, Yemen savaşını bir iç çatışmadan çıkarıp uluslararası bir sorun haline getirdi. Husilerin kullandığı balistik füzelerin ve İHA’ların İran kaynaklı olduğu iddiaları, Suudi Arabistan’ın bu savaşı bir İran’la vekalet savaşı olarak tanımlamasına neden oldu. 

ABD ve Batı’nın Tepkileri: Suudi Arabistan, bu saldırıları İran’ın bölgedeki agresif politikalarının bir parçası olarak lanse etti. ABD, İran’a yönelik yaptırımları artırırken, Batı ülkelerinin dikkatini Yemen savaşından ziyade İran’a yönlendirdi. 

İran’la İlişkilerde Yumuşama: Husilerin İran desteğiyle Suudi Arabistan’ı doğrudan tehdit etmesi, Riyad’ı İran’la diplomatik bir çözüm arayışına itti. Çin’in arabuluculuğunda sağlanan Suudi Arabistan-İran yakınlaşması, bu gerilimi azaltma çabalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 

Sonuç olarak Husilerin İran’dan aldığı teknoloji desteğiyle Suudi topraklarına yönelik saldırılar düzenlemesi, Riyad’ın Yemen politikasında bir dönüm noktası oluşturdu. Savaşın maliyetlerini ve güvenlik risklerini sürdürülemez gören Suudi Arabistan, Husilerle barış masasına oturmayı bir çözüm olarak benimsemek zorunda kaldı. 

Bu saldırılar, Suudi yönetiminin Yemen’deki hedeflerini revize etmesine ve daha gerçekçi bir yaklaşım benimsemesine yol açtı. Barış arayışı, Suudi Arabistan’ın Husilerle anlaşarak İran’ın Yemen’deki nüfuzunu sınırlama girişimi olarak da değerlendirilebilir. 

Suudi Arabistan’ın Husilerle barış masasına oturmasında etkili olan diğer faktörler: 

İran destekli Husilerle barış masasına oturma kararı, sadece askeri sahadaki zorluklarla değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın bölgesel ve küresel stratejik önceliklerinde meydana gelen değişikliklerle de ilişkilidir. Bu köklü stratejik değişikliğin altında yatan başlıca faktörler şunlardır:      

1. İran Faktörü ve Bölgesel Dengeler  

Riyad’ın Yemen politikasındaki dönüşüm, yukarıda anlatıldığı gibi Husilerin İran’dan aldığı desteğin etkisiyle şekillenmiştir.   

İran’ın Husiler üzerindeki etkisinin büyümesi, bölgesel dengeleri Suudi Arabistan’ın aleyhine değiştirdi. Riyad, savaşın devam etmesi durumunda İran’ın Yemen’de daha da derin bir nüfuz kazanabileceğini fark etti. Riyad muhtemelen Husilerle anlaşmanın, İran ile yeni bir gerilim hattı açılmasını önleyeceğini düşündü.  

Pekin’deki Suudi Arabistan-İran anlaşması: 

Çin’in arabuluculuğunda Mart 2023’te İran ve Suudi Arabistan arasında sağlanan diplomatik yakınlaşma, Riyad’ın Yemen stratejisinde önemli bir değişikliğe neden oldu.  

İran-Suudi Arabistan ilişkilerindeki bu yumuşama, Suudi yönetiminin Yemen’de doğrudan bir vekalet savaşı yürütmek yerine diplomatik yollarla çözüm arayışına girmesine zemin hazırladı.  

2. Uluslararası Baskılar  

Yemen savaşının, uluslararası alanda Suudi Arabistan üzerinde oluşturduğu ciddi baskı, Riyad’ın bu köklü stratejik değişikliğe götüren diğer bir önemli faktör oldu. 

İnsan hakları ihlalleri, özellikle sivil kayıplar ve insani krizle ilgili raporlar, Suudi Arabistan’ı Batı ülkeleri nezdinde eleştiri oklarının hedefi haline getirdi. ABD ve Avrupa Birliği, özellikle Biden yönetimi döneminde, Yemen’de barışın sağlanması yönünde Riyad’a baskı uyguladı.  

Birleşmiş Milletler’in düzenli raporları ve uluslararası medyanın sivil kayıpları belgelemesi, Riyad yönetimi üzerindeki baskıyı giderek arttırmıştır.Özellikle Biden yönetiminin “savunma amaçlı olmayan” silah satışlarını durdurma kararı, bu baskının somut sonuçlarından biri olarak öne çıkmaktadır.  

3. Ekonomik Reformlar ve Vizyon 2030  

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde başlatılan Vizyon 2030 reform programı, Suudi ekonomisinin petrole olan bağımlılığını azaltmayı ve ülkeyi bölgesel bir ticaret ve turizm merkezi haline getirmeyi hedefliyor. Ancak Yemen’deki savaş, bu reformların gerçekleştirilmesini olumsuz etkilemişti. 

Savaşın yüksek maliyetleri de kaynakların iç kalkınma projelerine yönlendirilmesini engelliyordu.  

Ayrıca, bölgesel istikrarsızlık, yabancı yatırımcıların Suudi Arabistan’a yönelik ilgisini azalttı. Barış, ekonomik kalkınma projelerine odaklanmak için bir gereklilik haline gelmişti. 

4. Husilerin Güçlü Pozisyonu  

Savaşın ilk yıllarında Suudi Arabistan, Husileri zayıflatmayı ve Yemen’de Suudi yanlısı bir hükümet kurmayı hedefliyordu. Ancak Husiler, sahada askeri güçlerini korumayı başardı ve özellikle ülkenin kuzey bölgelerinde etkinliklerini artırdı. Balistik füze saldırıları ve İHA operasyonları, Riyad ve diğer Suudi şehirleri için sürekli bir tehdit oluşturdu.  

Husilerle masaya oturmak, Suudi Arabistan için bu tehditleri azaltmanın bir yolu olarak görüldü. Ayrıca Husilerin Yemen’deki nüfuzunun tamamen kırılmasının artık mümkün olmadığının fark edilmesi, Riyad’ı bu gücü tanımaya zorladı.  

Üst düzey bir Husi heyeti Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. (2023)

5. İç Politik Dinamikler  

Savaşın uzaması, Suudi toplumunda da huzursuzluklara neden oldu. Savaşın doğrudan ekonomik ve güvenlik maliyetleri, halk arasında rahatsızlık yarattı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğini güçlendirmek ve iç politikada reformlara odaklanmak isteyen Suudi yönetimi, Yemen savaşını bir yük olmaktan çıkarmak için barış arayışına yöneldi.  

Sonuç olarak, Suudi Arabistan’ın Yemen’de Husilerle barış masasına oturması, askeri, ekonomik, bölgesel ve uluslararası dinamiklerin kesişim noktasında alınmış stratejik bir karar olarak değerlendirilmelidir. Bu adım, Riyad’ın hem iç reformları hızlandırması hem de bölgesel bir güç olarak pozisyonunu koruması açısından kritik bir dönemeçtir. 

Sonuç 

Yemen’deki çatışmalar, Suudi ordusunun teknolojik üstünlüğünün, liyakatsiz komuta kademeleri, koordinasyon eksiklikleri ve düşük motivasyon gibi faktörler nedeniyle etkisiz kaldığını ortaya koymuştur. Bunun yanında, Husilerin varoluşsal motivasyonu, dağlık araziyi etkin kullanımı ve İran’ın sağladığı askeri destek, savaşın gidişatını Suudi Arabistan aleyhine çevirmiştir. 

Riyad’ın Husilerle barış masasına oturması, yalnızca askeri bir çıkmazın değil, aynı zamanda uluslararası baskılar, bölgesel dinamikler ve iç ekonomik reformların gerektirdiği stratejik dönüşümün bir sonucudur. Yemen savaşı, Suudi Arabistan için yüksek maliyetli bir ders olmuş ve modern orduların başarılı olabilmesi için yalnızca teknolojiye değil, kurumsal reformlara, motivasyonel faktörlere ve saha koşullarına uygun stratejilere de ihtiyaç duyduğunu kanıtlamıştır. 

Bu sonuçlar, sadece Suudi Arabistan için değil, diğer devletler için de askeri ve diplomatik politikalara dair kritik dersler barındırmaktadır. Yemen savaşı, modern çatışmaların dinamiklerini anlamak için bir laboratuvar niteliğinde olmaya devam edecektir. 

2 thoughts on “Suudi Arabistan, Yemen’de neden başarısız oldu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir