sor logo k

Fethullah Gülen Siyonizm İlişkileri ve işbirligi 3.

Türkiye jeopolitik açıdan İSRAİL ilgi alanındadır. Yazmıştım: Toros yayının Güneyi, büyük İsrail'in rezerv Arz-ı Mev'ut'udur. Oranın adını KÜRDİSTAN diye koymuşlar. Türkiye Kürdistanı (Yeni Asya=Asya minor Anadolu demek) SU AÇISINDAN; Irak Kürdistanı MUSUL PETROLLERİ açısından İran Kürdistanı da YAHUDİLERİN İLK ÇIKTIĞI, sonra göç ederek, sırayla Irak'a ve oradan da Mısır'a köle olarak gittikleri güzergahın kaynağı olan ANAYURT olma açısından (Hamedan ya da Isfahan) vazgeçilmez ve orta vadede ellerine geçirecekleri alanlar olacaklardır. Büyük İsrail, Arap ve Türk istemiyor. İşçi olarak, devlet tecrübesi olmayan ve primitiv özellikli olan Kürtleri Goyim (İşhayvanı) olarak belirlemiştir.

Sevres antlaşması bu

ORTA VADELERE ertelenmiştir. Kürdistan, askeri israil devletinin DOMİNYONU olarakbelirlenmiştir. Siyonizmin bu protokollerini değiştirmek mümkün değildir. Hedef bellidir ve taviz verilmiyor. Verilseydi, geçici kurulan Filistin Devleti'ne izin verilirdi. Onlar ARAP istemiyor... Sadece kürt köle istiyorlar bu orta-vadeli genişletileCEK İsrail topraklarında... Kürtlerin devlet olamayışı nedeniyle kurulacak devleti de yüzlerine gözlerine bulaştırıp, açlıktan neredeyse ölecek duruma getirecekler. Sonra onları İsrail DEVLETİ mandası altında sözde azbuçuk kalkındıracaklar. Türkmenleri de orada istemiyorlar. Gelecekte TAKAS yaptırmaya kalkacaklar. Yani gizli protokollerinde (Jana'dan gizli protokol olmaz ya!) Türkmen Nüfus Diyarbakır'a; Amid ayrılıkçı kürtleri de Kerkük, Musul'a takas edilecektir. Türkiye işte bu hendikaplar içinde yer almaktadır. Türkiye bunun için SIKIŞTIRILMALIDIR: Yahudi Bankerler ve onların şubeleri olan IMF, Dünya Bankası vb. bizim ekonomik rotamızı (Fakirleşmemizi) çizerken, enflasyon ve devalüasyonlarla borçlarımız döviz cinsinden katlandırılmakla başlayan kumpaslar, TÜM GELMİŞ GEÇMİŞ PARTİLER kendilerinden olduğu için onların elinden halkımızı sinsi planlarla zavallı hale getirmiştir. Türkiye'nin iyileşme umudu yoktur. Özal bunu yaptığı anda ÖLDÜRÜLÜP yerine Bilderbergçimiz Yılmaz getirilmiş ve yeniden hiper enflasyon başlatılmıştır. Avrupa birliği tek çare, fakat umutsuz çaba: Çünkü siyaseten bizi bünyelerine alsalar bile, iktisaden BU AĞIR BORÇLARI üstlenecek halleri yok. "Kardeşim size 25 yıl süre verelim, borçlarınızı ödeyip gelin!" mazereti hazır! Ondan önce de "Kıbrıs denen BİRLİK toprağımızı işgal ettiniz. Avrupa ordusu sizinle savaşacaktır!" diyecekler. Çünkü Avrupa birliğinin ASIL KURULUŞ AMACI da sinsi: "Avrupa'nın zenginliklerini kucaklayın. (Arş yılanını sarın kodu) Tek tip devlet yapın, birleştirin ve beyinlerini yıkayın. Tek bayrak altına alın. Bir an önce "Transisrael'i de üye olarak alın." Trans İsrael kodu, KIBRIS oluyor. Avrupa Birliğine KIBRIS alınırsa, Diaspora olarak yaşayan Avrupa Yahudileri'nin nüfusu da İsrail'in on katından kalabalık olduğundan, sırada alınması gereken KIBRIS (Asya'ya aittir) var. Sonra İsrail EFENDİ olarak tüm AB'nin başına geçmek üzere teşrif edeceklerdir. Bu beyin yıkama işine daha katılımlar bekleyiniz. Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna, Beyaz Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Moldava en sonra da Rusya federasyonunun Hristiyan nüfusu/Uralbatısı ülkeler da alınacak. Ama Bosna, Arnavutluk, Azerbaycan ASLA alınmayacak. Türkiye süründüre süründüre alınacak birliğe... Kürdistan'ın kurulmasına razı edilecek, Ermenistan ile aynı birlikte olduklarından Ermeni diasporasının "Wilson / Ani Ermenistan'ını TAPU ile kurduracaklar. Doğu topraklarımızda Kürdistan'dan sonra Ermenistan da kuruldu mu? Sevres süreci hiç bitmemişti devam ediyor. Türkiye'yi görülmemiş bir ekonomik çöküntüye çekiyorlar. Kıbrıs'da yenildik ve artık işgalciyiz. Türkiye Kürdistan'ının PRESİDENTİ yerine konan simge olan APO Öcalan'ı da haksız yargılamışız! (Apo'ya koca ada vermişiz, tüm dünyanın ve internasyonal hukuk gözetmen bürolarının eşliğinde yargılamışız. Ama bu yetmez. Apo'nun devamı olacak yine yahudi kanı taşıyan birisi Yeni Asya (Türkiye) Kürdistanının CUMHURBAŞKANI olmak zorunda. APO'yu asla ve kat'a GÖZDEN ÇIKARMADILAR. İran ve Irak'ta kürt nüfusunu toplam 4 milyon gösterirken, Türkiye Kürdistanı dedikleri yerdeki nüfus ABARTILARAK, (Alevilerle birlik sayılıp) 15,5 milyon gösterilmiştir. Yani Türkiye'de her 5 kişiden biri Kürt'tür demeye getirdiler işi. Mesela grubumuz 300 kişi ise bunun 60 tanesi APOCU oluyor. Gel de inan! (GAP bölgesini bu şişirme rakamlar ile ellerinde tutuyor İsrail sinsiliği... Texas Üniversitesine hazırlatılan KÜRDİSTAN haritası İsrail isteği doğrultusunda hazırlandı. Kanserli bir Makedon doktor (Babası da doktor) eliyle tam 200 bin tane KAN ÖRNEĞİ gönderildi. Siz bu BABUNA dümenine inanıyor musunuz? Sahi Oktay öldü mü? Şimdi niçin Amerika'da yaşıyor? Ve iştigal alanı "Irkların GENLER ile belirlenmesi" Ve Teksas Üniversitesinin "Kürdistan haritası" Candaşım, İstatistik bilgilerin için teşekkür ederim. Ben analist olduğum için, istatistiklerin varmak istedikleri noktayı "OKUDUM" Üstelik Arjantin, Brezilya ve Meksika kadar ŞANSLI değiliz. Çünkü biz ÖNASYA BATAĞINDA yaşıyoruz. Sağımızda Kafkas batağı; solumuzda Balkan batağı, yukarıda AB batağı... *** Dünyanın en tehlikeli satranç ustası bir siyonist örgütü var: FPA (Foreign Politics Association) Yani dış politika derneği. Ama işin aslı başka: F=FAR kodudur. (Birazdan değineceğim) P=Gladio (Birazdan değineceğim) A=Affairs ("P" affairs) P >> Tüm locaların "Gladio" misyonunu üstlenmiş AYRICALIKLI bir gizli teşkilattır. Mesela İtalyan P-1, P-2 ve P-3 locaları eliyle bu "Affair"ler yürütülmektedir. Berlusconi tüm P localarının TEK başkanıdır. Gladio nedir? Üç görevi vardır: İlki tüm dünya istihbaratlarının başında bulunan Yahudi kökenli şeflerin (Türkiye'yi şu anda öldü gösterilen ancak YAŞAYAN HİRAM ABAS yönetmektedir)buluşumu olan Das Som aracılığıyla istihbari bilgilerin tümünü Mossad'a iletmek; İkinci görevi de G İ Z L İ ASKERİ komutanlıktır. Müttefik tüm askeri yaptırımların birinci planlayıcısıdır (BM-Barış gücü, NATO bunun emrindedir) Üçüncü bileşeni/görevi de tamamen Dünya Yahudi Lobileri birliği olan FPA aracılığıyla, kendi (askeri ve istihbari) planlarını "Yaptırım" ülkeleri ÜYE başkan/başbakanlarına empoze etmekten öte "EMİR VERMEK"tir. Bu sözde dernek, sandalyesinden tuğlalarına kadar SAF/pür SİYONİST B'B' örgütüdür. Önce TÜMDEN GELELİM: En tepedeki üç majisyen (Yüksek haham/Rabbi/Ruben) yahudi aracılığıyla (Biri Miss(H)ourie Geller)B'B' örgütünün en en en başıdır. (Komik gelecek ama üçü de RESMEN SİHİRBAZdır.) B'B' (B'niath B'riath) üç majisyeninin adı BİG BOSS'dur. Bunun altındaki SİNARŞİK konsül ise Big Bross (Brothers/Biraderler) adını alır. Görüldüğü gibi BB simgesine kafayı takmış bulunuyorlar. Şimdi bu noktada duralım ve TAVAN yerine TABAN'a başvuralım, TÜME VARALIM! En tabanda "Mahalle" düzeyinde YAYGIN örgütlü LEO ve Lioness ( Genç Erkek ve Dişi aslan)lar bulunmaktadır. Bunlar LYONAİSE adıyla bir üste ve üsttekiler de Leon Klüplerine bağlıdırlar. Buradaki Leon aslında GOYİM (evcil/ehlileştirilmiş konuşan hayvan olan yani yahudi olmayan, yahudi efendilerine hizmet eden)lerin BAŞI/en şahı anlamındadır. L harfi aslında bir Kabala yılanıdır ve G harfinin okunuşudur. L ile ilgisi yoktur. (L her ne kadar Leon, Lobby, Logo, Lodge ve Lunge demek ise de...) İkinci elde ise diğer Goyimler, yani ülkenin ekonomisini ellerinde tutan (Tüsiad gibi açık değil; GİZLİ) EN EN EN zengin TÜCCARLAR/Tüm ülke Holdingleri grubu vardır ve bunlara "ROTAYA GİRMİŞ/Yörüngeye oturmuş/Dönüştürülmüş/Gizli çarka dişli yapılmış" anlamında ROTARİENdenmektedir. Aslında o çark G harfinin ta kendisidir. (Etüd ediniz) Klüblerin başı ise Rotary adını alır. Üçüncü elde G grubu da altı köşeli israil yıldızının bir logosu olan pergel ve Gönye içinde G harfi bulunan F.A.R grubudur. (Her nekadar Far=Free demekse de...) Bunlar ise iki teşkilatta toplanırlar: a)Far Masonry (Masun=Dokunulmaz kelimesinden türetilmiştir, her ne kadar Duvarcı ustası/Mason demekse de...)Bu gruba çok özel ise Kadın üye (Bizden Çiller) alınabiliyor. Bir de F.A.R içinde çooook gizli olan Carbonary yüksek asker üyeler grubu bulunmaktadır. (Birazdan anlatacağım) b)Masons: Bildiğimiz klasik Masonlar... Bunlar arasında kadın ve asker olmaz. İLLA Zengin ve de POPÜLER politikacılardan Goyimler oluşturulmuştur. Yukarıdaki tüm adı geçen dernekler içinde KONTROL babında, yani mutlak gardiyanlık görevi yapan YAHUDİ üyeler de bulundurulmaktadır. O halde, tüm bu ALT dernekleri/klübleri temsilen YAHUDİ WATCH Grubu bir üsteki sistemin de doğal üyesidirler. Tabandan tavana yolculuğumuzda sırada bu saydığım gizli örgütlerinTEK KALEMDE toplandığı BİLDERBERG (BB) vardır. Bilderberg İKİ AŞAMALIDIR: a)ÖN Bilderberg'ler>>BB: Bunlar FPA toplantılarına asla alınmazlar. GENÇ Yeminli üyelerdir ve içeride konuşulan hiçbirşeyi dışarı sızdıramazlar(anında ailece trafik kazasına kurban giderler>>>GENÇ Adnan Kahveci)Yine istifa edemezler. (Mezarlarını kendi elleriyle kazarlar ve infazı beklerler) Bunlar "Kendi ülkeleri aleyhine alınan çoğunluk kararına da itiraz edemezler. Örneğin Türkiye aleyhine 3K kararı alınmıştır: (Kerkük'ün, Kıbrıs'ın, Kürdistan'ın simgeleri) Türkiyeden katılan GENÇ Ali Babacan buna itiraz edemez. (Elbette bir ÜST BİLDERBERG olan Başbakanı da...) b)YÜKSEK BİLDERBERGLER (B:.B:.) Bunlar "Anlaşmaya varılmış, üye edinilmiş, Tevrat üzerine yemin ettirilmiş, kapalı kapılar ardında SİHİRLENMİŞ" ve bunun karşılığında o ülkeye başbakan yapılmış kişilerdir. Bunlar FPA toplantılarına direkt katılırlar. Ön Bilderberg'in aldığı tüm kararları "EKSİKSİZ ve itirazsız" uygularlar. Bülent Ecevit'i örnek verelim: Kendisine verilen sayısız görevi ülke aleyhine uygulamıştır. Örneğin Kıbrıs harekatından sonra Yunan Cuntası düşünce, Türkiye ile birlikte Yunanistan'ın AYNI ANDA AvrupaTopluluğuna girmeleri yolu açılmıştır. Ancak o yıl yapılan ÜST BİLDERBERG (B:.B:. başka B'B' başka BB başkadır, karıştırmayalım.) toplantısında, "Gümrük kaldırılmasına muhalif tüm Holdingelerin ve Yerli Türk otomotivcilerin özellikle Vehbi Koç'un TAVİZLERİYLE, Türkiye'nin "Birliğe girmeMEsi için H A T A yapması istenmiştir. Böylece Ecevit de, 15 günlük MÜRACAAT süresini savsaklayarak "Bir hata yaptık, idari olarak bizi bu sefer Avrupa birliğine almıyorlar,seneye inşaallah..." açıklaması yaptı. Değil 1974 "SENE"sine ŞİMDİ BİLE giremiyoruz! FPA Ecevit'e "Bravo=Brave=Courage" madalyasını böylece verdi. İkinci olarak da BUGÜN bunu öteki Başbakanımız alacak! Verilecek olan bröve bir kağıt parçası, bir şilt ve bir de GİZLİ madalya'dır. Bu Madalya'yı MALTA BAYRAĞI armasında göreceksiniz: MALTA ŞÖVALYESİ oluyor başbakanımız BUGÜN! Bu madalyaya karşılık, Berlusconi (O da malta şövalyesi/Etüd ediniz) dev İtalyan-Amerikan şirketi Pirally/Pirelli'nin YÜKSEK hisselerini DAHA önceden aldı bile... Şimdi gelelim 3K planına: 1. Kerkük Kürdistan'a verilecek. (Kerkük+Musul petrolleri, Irak petrollerinin % 60'dır)YANİ İŞ BAŞKA! Petrol savaşı! Kerkük Kürdistan'a verilmesi kaçınılmaz biçimde elden gitmiştir. (Üçüncü maddede nedenini anlatıyorum) 2. Kypros/Kıbrıs. Mutlaka Avrupa birliğine girecektir. Çünkü, İsrail'in TAM karşısında duran ve İsrail'in içinde toprağı (İngiliz üsleri İsrail'in resmi toprağıdır. (İngilizlerin görevi İsrail'i ACİL BİR DURUMDA H E M E N korumaktır. Agrotur ve Dikelia üslerinin toplam toprak alanı Kıbrıs'ın % 17'sidir. Kıbrıs ayrıca İsrail'in MAFYASININ KARAPARA aklama merkezidir. İbranice Kıbrıs MAFU'dur/Mahfuz/Vaad edilmiş toprak) Bunlardan daha önemlisi: Kıbrıs'ın AB'ye girmesiyle İsrail'in de İSTEDİĞİ ANDA/Salisede ÜYE O L M A yolunu açmaktadır. Çünkü Avrupa topluluğu içindeki Yahudi Diasforası 10 milyon kişidir. İsrail'denkalabalıktır. Sözkonusu Dias ilkesine göre "Çift yaşamlı tıplulukların kendi ülkelerinden daha çok nüfus barındırması halinde, o topluluk hangi bloka dahil ise , temsil edilen ülke de o gruba aittir. (Bunun için bir Asya ülkesi olan İsrail, Avrupa spor karşılaşmalarında oynayabilmekte ve her türlü organizasyonunu Asya ülkeleriyle değil Avrupa Topluluğuyla yapmaktadır. Kaldı ki Anadolu bile ASYA sayılırken, Kıbrıs gibi bir ASYA adasının AVRUPA'lı sayılması da beni doğrulamaktadır.) Yineliyorum: Kıbrıs'ın % 17'si İsrail'in R E S M İ (Fakat tarafsız bölge adıyla bilinen gizli devlet gibi SAKLI) bir parçasıdır. İsrail Kıbrıs toprağındaki hissesi itibariyle gizli bir şekilde AVRUPA birliğine bu yıl alınacaktır. (İsrail sonradan gelir elbette...) 3. Kürdistan: Yeni Asyası, Vaadedilmiş Büyük İsrail'in İSRAİL efendileri dışında tek tercih ettiği topluluk olan KÜRT köleleri içermektedir. (Türkler ve Araplar dışarı atılacaktır.) Türk Kürdistanı (13 Milyon nüfuslu ACZMENDİA)İsrail'in kanı-canı olan GAP/FIRAT-Murat ve Dicle stoklarını içermektedir. Irak Kürdistanı, (Trafsız bölge dışında) bir petrol ülkesi olmayan İsrail'i Petrol zengini yapacaktır. (Irak'da 5 milyon kürt vardır ayrıca bu gruba dahil 1 milyonluk Suriye kürdistanı ile 6 milyon olmaktadırlar) İran Kürdistanı ise "Yahudilerin Tarih'de ilk çıktıkları ANAVATANLARIDIR, olmazsa olmazlardandır ve büyük hatırası vardır. Bu yüzden siyonistler ilk çıkış noktaları olan Civanşir ve yayıldıkları ikinci bölge olan Hamadan'da SEMBOLİK kürt devleti kurma alıştırmaları yapmışlar ve prova etmişlerdir. (Hamadan KÜRT devletini hem de Azeri Topraklarındaki Civanşir (Jevanshir) öteki adıyla Kızıl Kürdistanı'nın KURDURMUŞLARDIR. Ayrıntılı etüd ediniz ve hatta haritalayınız lütfen) Bu egzersizlerden sonra sıra Arz'ı Mev'ut'un bir parçası olan BÜYÜK KÜRDİSTAN'a gelmiştir. Önce IRAK'da kurulacaktır. (Türkmen ve Arap'lardan arındırılacaktır.) Bu kısa vadede oluşturulmuştur. Suriye ve İran'a bilahare GLADİO saldıracaktır ve buradaki Kürdistanlar da Irak'a katılacaktır. Bu da ORTA VADE'lidir. Sırada Türkiye Kürdistanı var: Bu da UZUN VADELİ'dir. Türkiyeyi AB içinde "Hak ve özgürlükler" dümenleriyle "Önce Otonom, sonra tam bağımsız Kürdistan'a yönlendireceklerdir. Ermenistan'ın da AB içine alınmasıyla, VAN'dan Doğuya doğru bir SERBEST dolaşım bölgesi oluşturacaklardır. Böylece SEVRes anlaşması yürürlüğe girecektir) Pekiyi bunlar nasıl olacak? İşte Carbonary'den söz etme sırası geldi: Carbonary (Genel kurmay düzeyinde komuta kademesi mensupları/Carbonary'yi etüd ediniz. İbranice Garbon=Batılı savaşçı demektir. Her ne kadar C=Karbon elementiyle bağdaştırsalar da...) Carbonary'nin simgesi C değil G'dir: Çünkü onun mensuplarına GLADİATORS denmektedir. Her ülkenin genelkurmayındaki "EKİP"lerinin dünya federasyonu biçiminde birleştirilmesine de GLADİO denmektedir. Bu dünya kurmayları demektir. Askeri İKNA grubudur. Carbonary adı günümüzde hiç kullanılmamakta, bunun yerine "Gladio" nicki veya P-1, P-2, P-3 simgeleri kullanılmaktadır. İlki birleşmiş milletler barışgücünü; ikincisi NATO'yu ve üçüncüsü de "Üçüncü Dünya Devletleri Genelkurmay Goyim üyelerini temsil eder.) Üç P-loca ve Gladio (NATO bile bunun emrinde) ile Das Som (Cia bile bunun emrinde. Emrinde olmayan tek istihbarat örgütü Mossad'dır, çünkü BAŞKAN bizzat kendisidir.) Bravo BB, MM, CC sahibi başbakanımıza... İşte ÜÇ-OTUZA satma CESARET Courage(Carbonary Courageous Shield) MM= (Maltaise Medall/Malta şövalye madalyası) BB= Brave Bross (Cesur Birader Nişanı) BB= Big Brain sertifikası.... Bunlara karşılık "Milli Eğitimin tamamen Atatürk karşıtı örgütlenmesi ve öğrencilerin beyninin yıkanması için İZİN kopardı Berlusconi'den... Bugün ABD'de ATA DÜŞMEDEN BİNMEYİ öğrenecek Başbakanımız! Bugün ABD'de FPA Türkiye'nin 3K'sının yaptırımı için aleyhimize tarih yazılıyor! Yazdıran da Wolf Messing (Karşıbağın analist ve statejisti/benimle hempa... Tabii Messing'in ÖLMEDİĞİNİ söylememe gerek bile yok) Bu yenilgi karşılığında boş durmadım: Mighty için BUGÜNDEN askeri olacak yeni DEVLETLER oluşturdum. Bunlar YARIN da H A N İ F karasancaklı olacaklar: Çünkü Mehdi'nin öteki kolu MUSLİMALEZYA'dır. Bu yeni Karasancak devletlerini aşağıda ilk kez açıklıyorum. Başkan Terengganu devleti olmak üzere: a)Terengganu b)Kelantan c) ohore d)Selangor e)Meleka + Aceh ichard Perle'nin Gerçek Yüzü "Karanlıklar Prensi bir beyefendidir." - Shakespeare, Kral Lear, III, IV, 140 Türkiye'nin ABD'deki "imajı"nın değiştirilmesi ve ABD karar mekanizmalarında, özellikle de Kongre'de Türkiye lehinde "lobi" yapılması gerektiği, yıllardır söylenir. Türk hükümetleri de bu konuda girişimde bulunmuş ve Türkiye lehinde lobi yapmaları için yıllardır Washington'da bu iş için özel görevli "lobi kuruluşları"na para akıtmışlardır. Ancak bu kuruluşların işe yaradığına henüz rastlanmamıştır (Tansu Çiller bile bu gerçeği kabul etmiş, lobi kuruluşlarına verilen paraların sokağa atıldığını söylemişti). Ve bu "işe yaramaz" lobi kuruluşlarının bazı ünlü isimleri vardır ki, ülkemizdeki bir kısım medya tarafından ısrarla "Türk dostu" olarak tanıtılmaktadırlar. İlginçtir, bu kişilerin çoğu yahudidir ve ABD'deki yahudi lobisinin de etkin üyeleri arasındadırlar. Bu kişilerin en ünlülerinden biri, kuşkusuz, Richard Perle'dir. Washington kulislerinde "Karanlıklar Prensi" olarak bilinen Richard Perle... "Irk bilinci" yüksek bir yahudi olan Perle, Washington'daki geçmişi boyunca İsrail'e hizmet etmiş bir kişi olarak tanınıyor. Eski Kongre üyesi Paul Findley, ABD'deki İsrail lobisinin inanılmaz gücünü ortaya koyan They Dare to Speak Out: People and Institutions Confront Israel's Lobby adlı kitabında, Perle'nin İsrail bağlantılarını ayrıntılı olarak anlatıyor. Buna göre Perle, İsrail hükümetine bilgi sağlamasıyla ünlü. Perle, kariyerine önce Washington'da Demokrat Senatör Henry Jackson'ın yanında çalışarak başlıyor. Senatör Jackson da İsrail'in en ateşli destekçilerinden. 1970 yılında FBI'ın düzenlediği bir operasyon sonucunda Perle, İsrail elçiliğine gizli Amerikan bilgilerini aktarırken yakalanıyor. Perle Reagan döneminde ise Savunma Bakanlığı'nda göreve geliyor. İsrail'i yakından ilgilendiren yüksek teknolojiler ile ilgili kararlar genelde Perle'nin ofisinde alınıyor. Perle Pentagon'da göreve getirildiği zaman da bir İsrail savunma şirketi adına lobicilik yapıyor. Ve İsrail'in ABD'deki uzantılarından biri olan Perle, bir kısım "büyük medya"ya bakarsanız, Türkiye'nin büyük bir dostudur. Aynı medya sık sık "Ermeni Soykırımı" iddiaları hakkında gösterdiği tavıra dayanarak (*) yahudi lobisinin de "Türk dostu" olduğunu telkin etmektedir. Sözkonusu medyanın İsrail'in Türkiye için ne denli büyük bir dost olduğu masalını "yutturabilmek" için de uğraştığını hatırlarsak, Perle'nin (ve onun benzeri olan Washington'daki diğer yahudi "Türk dostları"nın) gerçek konumunu yakından incelemek gerekmektedir. Öncelikle Perle'nin Amerika'nın dış ülkelere karşı nasıl bir yaklaşım izlemesi gerektiği yönündeki düşüncelerine bakmakta yarar var. Ufuk Güldemir, Türk-Amerikan ilişkilerini konu alan kitaplarında bu konuda ilginç bilgiler vermektedir. Örneğin Güldemir'in Çevik Kuvvetin Gölgesinde adlı kitabında, Perle'nin savunduğu "strateji" şöyle yorumlanır: Reagan yönetiminin şahinler kanadından olan Perle'nin 'anti-Amerikan çizgideki müttefik ülke devlet adamlarının cezalandırılması' şeklinde özetlenecek stratejisi, ABD'nin koruyucu şemsiyesinden faydalanmak isteyen her ülkenin anti-Amerikan siyaset ve sloganları terk etmesi gerektiğine olan inancından doğuyordu.23 Kısacası Perle, müttefik ülkelerdeki buna kuşkusuz Türkiye de dahildir "anti-Amerikan" devlet adamlarının cezalandırılması, yani o ülkenin zorla da olsa "yola getirilmesi", Amerikan hegemonyası altına alınması stratejisinin savunucusudur. (Bu aslında "yahudi önde gelenlerinin politik kurumu" olan CFR'nin geleneksel stratejisidir. İsrail'in Amerikalı uzantıları arasında yer alan Perle'nin CFR çizgisini savunması ise yadırganacak bir durum değildir elbette. CFR için bkz. 6. bölüm) Perle, müttefik ülkelerin "yola getirildikten" sonra da, Amerika tarafından istenen şekilde kullanılabilir halde olmasını savunmaktadır. Perle'nin 19 Mayıs 1986'da Brüksel'de toplanan "Ulusal Güvenlik İçin Savunma" konulu panelde yaptığı konuşma, bu açıdan çok anlamlıdır: Avrupalıları korumak için Avrupa'da konuşlandırdığımız Amerikan Kuvvetlerinin, dünyanın başka bölgelerinde Amerika'nın çıkarlarını korumak için kullanılmasına Avrupalıların karşı çıkacağına ilişkin Amerika'da bir kuşku vardır. Bu kuşku biraz yersiz geliyor bana. Amerikan askeri gücünü, bulundukları yerden kriz bölgesine yollamak hakkına sahibiz ve bunu yapmak için üslenmiş bulundukları ülkenin onayını almak zorunda da değiliz.24 Perle'nin "müttefik" ülkelere bakışı işte budur: Onları, gerekirse devlet adamlarını "cezalandırarak", Amerikan egemenliği altına sokmak ve sonra da istediği gibi kullanmak. Perle'nin özellikle sözkonusu ülkelere Amerikan birlikleri konuşlandırmak ve bu birlikleri de o ülkelere sorma gereği duymadan harekete geçirmek konusunda çok hevesli olduğu da açıktır. Ve ilginçtir Perle daha doğrusu Perle'nin temsil ettiği güç bu stratejiyi Türkiye üzerinde ustalıkla kullanmıştır: 1985'teki Türkiye-ABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın (SEİA) görüşmelerini yürüten, bazı "şantaj"ları da kullanarak anlaşmayı Türk tarafına kabul ettiren ve en önemlisi, Körfez Savaşı'nda ABD uçaklarının Türkiye'deki üsleri kullanmasının ve Çekiç Güç'ün Türkiye'ye yerleşmesinin, yasal zeminini hazırlayan kişi Perle'dir. "Karanlıklar Prensi", böylece "müttefik ülkelere konuşlandırılan Amerikan güçlerinin istendiği gibi kullanılabilmesi" tezini Türkiye'ye karşı uygulamıştır. Türkiye daha sonra Perle ile bir lobi firması kurulmasına ilişkin bir anlaşma da yapmıştır. Yahudi lobisinden başka isimlerin de biraraya gelmesiyle International Advisers Inc. diye bir şirket kurulmuş, Perle bunun danışmanı olmuş, bu şirketin önde gelen ortaklığına ise ABD ve İsrail'de şubeleri bulunan Feith and Zell avukatlık şirketinin Douglas Feith adlı ortağı getirilmiştir. Feith, ABD Savunma Bakan Yardımcısı olarak da görev yapmıştır. Ve gerek Perle, gerekse onun diğer International Advisers Inc.'deki yahudi "ırkdaş"ları, Türkiye'ye karşı ikiyüzlü bir politika izlemiştir. Ferruh Sezgin bu durumu şöyle anlatıyor: ABD'deki 'Türk lobi hareketleri'ni denetim altına almada, Yahudiler Amerikalılar'ın gerisinde kalmadılar. Onlar üstelik, Amerikalılar kadar insaflı da olmadılar. Yahudiler, kendilerine ait bazı kamuoyu oluşturma şirketlerini Türkiye'ye kiralayıp, Türkiye'den bol bol para aldılar. Tabii, bunun karşılığı olan hizmeti Türkiye'ye değil, 'bir başka yere' sundular. 1988 yılı sonbaharında, Richard Perle birden Türkiye'ye geliverdi. Richard Perle de kim?... Siyasetle ilgilenenler hatırlayacaklardır... Milletlerarası çevrelerde ' Karanlıklar Prensi' olarak anılan Perle, ABD'nin eski Savunma Bakanı yardımcılarından idi. 1987 yılı başlarında, Türkiye-ABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın (SEİA) geleceği konusunda başlatılan müzakerelerde Türk tarafı şöyle bir direnmeye başladığında, o direncin 'Perle'nin şantajları' sayesinde kırılabildiği söylenirdi. İşte, bu Perle, 1988 sonbaharında, kimseden davet almamış olduğu halde, Türkiye'ye geliverdi. Perle Türkiye'de Özal'la görüştü ve onu 'ikna etti.' Türkiye Başbakanı ikna olunca da, Perle'nin başında bulunduğu International Advisers Inc. ile yıllığı 875 bin dolara sözleşme imzalandı. O zamanlar Hürriyet'te yazmakta olan Cengiz Çandar'a göre, birkaç yıl öncesinde Türkiye'yi SEİA'yı uzatmak için zorlamış ve bunda başarılı da olmuş olan Perle, 'tamamlanmamış bazı görevlerini' bu danışmanlık şirketi sayesinde tamamlayacaktı. Neydi bunlar?... Cengiz Çandar, Perle'nin tamamlanmamış görevlerini şöyle sıralıyordu: 1- Türkiye'nin, Körfez'e yönelik siyasi-askeri planlarda rol alması. 2- Türkiye'nin, nükleer modernizasyona (topraklarındaki Amerikan nükleer silahlarının yenilenmesine) razı edilmesi. 3- O dönemin Sovyetler Birliğindeki Türkler'in yaşadıkları bölgelere yayın yapmak üzere Amerika'nın Sesi Radyosu (VOA) antenlerini Doğu Anadolu'ya yerleştirilmesinin sağlanması. 4- Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerinin geliştirilmesine yardımcı olunması, Kimdi o 'birileri?...' O birilerini kim olduğunu anlamak için, International Advisers Inc.'in üst yönetimine bakmak gerekecek: * Richard Perle, ABD eski Savunma Bakanı Yardımcısı, Yahudi. * Douglas Feith, Perle'nin yardımcılarından, Yahudi. * Michael Mobbs, Perle'nin Pentagon ekibinden, Yahudi. * Mark Feldman, ABD Dışişleri Bakanlığı Hukuk Bürosu eski görevlilerinden, Yahudi. * Bloomfied, ABD'deki İsrail lobisinin en etkili yan kuruluşu olan AIPAC'ın (American-Israel Public Affairs Committee) eski sekreteri, Yahudi. Bunları yazan Sezgin, bir de önceki sayfalarda "Nevruz neşesi"nden söz ettiğimiz AIPAC eski direktörü Morris Amitay'a ve Türkiye hakkındaki bölücü yorumlarına değiniyor: Mart 1989'da, Morris Amitay isimli bir yahudi daha şirkete (International Advisers Inc.'ye) katıldı. Amitay, AIPAC'ın 1974-1980 dönemi direktörüydü ve görevi sırasında da İsrail'e yakınlık duymayan ABD Kongresi üyelerinin 'korkulu rüyası' olmuştu. Amitay, Washington Jewish Weekly adlı dergide yayımlanan 'Self-determinasyon: Kürtler hala bekliyor' başlıklı yazısında şunları ileri sürüyordu: '... Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Sovyetler Birliği'ne dağılmış olarak yaşayan 20 milyon kadar Kürt, bağımsız devletlerini kurma imkanını bulamamıştır... Kürtler'e kendi siyasi kaderlerini tayin edebilme hakkı tanınmadıkça, Orta Doğu'da huzursuzluğun ve isyanların devamı kaçınılmazdır.' Bunları yazan Morris Amitay, International Advisers Inc.'den 5.000 dolar aylık ücret alıyordu. Yani, Türkiye adına çalışması için kendisine Türkiye hazinesinden para verilen Amitay, parayı aldığı yere değil, 'kendi anavatanına' hizmet ediyordu. Çünkü, Amitay'ın fikirleri ile Kürt sorununu kaşımakta fayda gören İsrail'in bakış açısı arasında en küçük bir fark yoktu. Richard Perle hala Türkiye ile yakından ilgileniyor. Yahudi lobisinin parlak ismi, son olarak 1995 Ocak'ta İzmir'e gitmiş ve burada yahudi cemaatinin önde gelen isimleriyle İzmir'deki Bet Israel sinagoğunda görüşmüştü. Yine Kürtler ve Yahudiler Richard Perle örneğinden yola çıkarak varılabilecek sonuç, Türkiye'nin "dost" zannettiği yahudi lobisinin, gerçekte Kürt sorununun asıl mimarı olduğudur. Buna örnek olarak Richard Perle, Morris Amitay, Douglas Feith gibi isimlerin yanısıra başka kişileri de sayabiliriz. (WINNEP'e ise önceki sayfalarda değinmiştik). Örneğin, uzun süre Kongre üyeliği yapan ve "Dış İlişkiler Komitesi üyesi olmak istiyorum, çünkü o zaman İsrail'e daha iyi destek verebilirim" sözünün sahibi, "ırk bilinci" yüksek yahudi Stephen Solarz da piyon Kürt devleti projesinin önemli mimarlarından. Morton Abramowitz Bunun yanısıra eski ABD Ankara Büyükelçisi, Carnegie Endowment Başkanı ve "Mossad ajanı" Morton Abramowitz; 1987-1989 arası B'nai B'rith başkanlığı yapmış yahudi lobisinin etkili isimlerinden Morris Abram; CIA Ortadoğu analizcisi Ellen Laipson; Al Gore'un Senato'daki dış politika danışmanı Leon Fuerth; Pentagon Türk masasından B'nai B'rith üyesi Harold Rhode ve Paul Goble; Ted Kennedy'nin dış politika danışmanı Nancy Soderberg; Uluslararası Güvenlikten sorumlu Savunma Bakanlığı sekreteri Fred Ikle gibi "ırk bilinci" yüksek Amerikalı yahudiler de hep piyon Kürt devleti projesinin önemli destekçileri. Bu üstte sayılan isimler arasında Abramowitz'in üzerinde bir parça durmakta yarar var. İsrail ve Mossad'la özel bir yakınlığı olan Abramowitz, Türkiye'ye Büyükelçi olarak atanmadan önce yollanmak istediği ülkelerden Mısır, Malezya ve Pakistan bu şahsın ülkelerine büyükelçi olarak gönderilmesine karşı çıkmışlardı. Her üç ülkenin Washington'a bildirdikleri gerekçe şuydu: "Sözkonusu kişi CIA ajanıdır. Görev yaptığı ülkelerin içişlerine müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiştir. İstemiyoruz!" Morton Abramowitz kriz ülkelerinin büyükelçisi olarak tanınıyordu. Tayland örneğinde olduğu gibi Abramowitz'in kriz çözme yöntemi darbe planlamaya kadar da gidebiliyor. Ankara'daki görevinden sonra Ortadoğu ile ilgili Carnegie Endowment'ın başına geçen Abramowitz, Ankara'ya da ABD Dışişleri Bakanlığı istihbarat ve Araştırma Müsteşar yardımcılığı görevini bırakarak gelmişti. Abramowitz burada CIA, FBI, SIA, DIA gibi ABD'nin haberalma örgütleri arasında koordinasyonu sağlıyordu. Şu sıralar bölgeden Talabani ve Barzani gibi siyasileri konuk eden Abramowitz, aynı zamanda ABD'de 208 numaralı komitenin üyesi. Komite ABD'nin üçüncü dünya ülkelerindeki operasyonlarıyla yakından ilgileniyor. Bu ülkelerde gizli ve açık ilişkiler kurup çalışmalar yürütüyor. Taktik ateşkes sırasında Kuzey Irak'ta bulunan Abramowitz Kürt hareketinin önemli stratejistlerinden. Foreign Policy'nin 1993 yaz sayısında Abramowitz Türkiye'nin parçalanacağı gibi cüretkar bir iddia ortaya savurarak ve Kürt sorununun da kendi haline bırakılamayacağını belirterek ilginç mesajlar vermişti. Abramowitz'in ilginç bir girişimi, ABD'deki yahudi "Türk dostları"nın gerçek niyetleri konusunda önemli ipuçları verdi. 1994 yılının Haziran ayında Washington'da Türkiye'yi de yakından ilgilendiren bir toplantı düzenlenmişti. Toplantıyı Abramowitz yönetecekti. İlginç olan toplantıya Türkiye'den bazı milletvekillerinin yanısıra, bölücü terör örgütünün de temsilcilerinin çağrılmış olmasıydı. Türk basınında "PKK ile aynı masada" gibi manşetlerle verilen haberlere göre, bu "tesadüfi" karşılaşmanın iki taraf arasındaki "müzakereler"in başlangıcı olması hedeflenmişti. Yani Abramowitz gibi "Türk dostu" (!) Mossad ajanlarının arabuluculuğu ile Türk hükümeti ve ayrılıkçı akım uzlaştırılacak ve belki de Türkiye, Güneydoğu'yu (ya da daha yerinde bir deyimle "Fırat'ın doğusu"nu) "sen sağ, ben selamet" mantığıyla terketmeye zorlanacaktı. Toplantı son anda iptal edildi ama bazı gerçekleri de gün ışığına çıkardı. ABD'nin niyeti, Mümtaz Soysal'ın da zaman zaman belirttiği gibi, "büyük ağabey" ve "uzlaştırıcı" rolü oynayarak Türkiye'nin bölünmesine çanak tutmaktı. Abramowitz gibi İsrailli beyinlerin yardımıyla gerçekleşecek "bölünme" ise İsrail'in Vaadedilmiş Toprakları'nın Kuzey sınırını, yani Fırat'ın doğusunu İsrail hegemonyasına açık hale getirecekti... Abramowitz sık sık Türkiye'ye gelerek önemli temaslarda bulunuyor ve etkinliğini koruyor. Ankara'ya yeni atanan (Eylül 1994'te) ABD Büyükelçisi Marc Grossman ise Abramowitz'in eski "çırak"larından biri. Kendisi de yahudi olan Grossman, yahudi lobisinin "has adamı" olarak tanınıyor. Hatta bu nedenle Şalom gazetesi, 28 Eylül 1994 tarihli sayısında, Grossman'ın atanmasıyla ilgili haberinde "Ankara'ya eski dost" başlığını kullanmıştı. Grossman daha önce Abramowitz'in yanısıra Lord Carrington gibi önemli yahudilerle de beraber çalışmıştı. (Carrington, Rothschildlar'ın akrabası ve Kissinger'ın iş ortağıdır). Amerika'daki yahudi sermayesinin güdümündeki Carnegie Endowment adlı think-tank'in başkanlığını yürüten Abramowitz, Bosna-Hersek'te Sırplara stratejik avantaj sağlamaktan başka bir işe yaramayan "güvenli bölgeler" uygulamasının da mimarıydı. Şu aralar Abramowitz, yanına Stephen Solarz gibi yahudi dostlarını da alarak "International Crisis Group" (Uluslararası Kriz Grubu) adlı BM'ye alternatif bir örgüt kurma çabası içinde... Kürt sorununu kışkırtma heveslisi yahudiler yalnızca bu ünlü isimlerle sınırlı da değildi. Helsinki İzleme Komitesi'nin Türkiye'deki 1992 yılı Nevruz olaylarını izlemesi için gönderdiği komitenin raportörü olan Amerikalı yahudi David E. Nachman'ın "Kürt'ten çok Kürtçü" raporu, Andrei Saharov'un eşi yahudi Yelena Bonner'in "Kürtlere yaptıklarından dolayı Ankara'nın bombalanması" talebi ve bir başka yahudi Daniela Mitterand'ın Uluslararası yahudi lobisini de arkasına alarak, Kürt ayaklanmasına verdiği açık destek hafızalardan silinmiyor. Yelena Bonner'in Mazzini'den aktardığı "her ulusa bir devlet" ilkesi ise İsrail'in böl-yönet stratejisinin farklı bir anlatımı olsa gerek. Fransa'nın eski Ankara Büyükelçisi yahudi Eric Rouleau'nun, CFR'nin yayın organı olan Foreign Affairs dergisinin yaz 1993 sayısında Kürt ayrılıkçılığına desteğini sunarken yaptığı kehanet de ilginç doğrusu: "Bu gidişle Türkiye'nin eski Yugoslavya'nın bugün bulunduğu duruma düşmesi uzak bir olasılık değil..." Kürt-Yahudi ilişkileriyle ilgili ilginç bir gelişme de, 1994 Nisanı'nda İsrail'de yaşandı. Kudüs'te bir "İsrail-Kürdistan Dostluk Derneği" kuruldu. ABD'de yayınlanan The Kurdistan Review adlı derginin verdiği habere göre, derneğin amacı, "İsrail kamuoyunda Kürt halkına ve onun verdiği kendi kaderini tayin etme (self-determinasyon) mücadelesine destek sağlamak"tı. Ama nedense İsrail'in ve yahudilerin Kürt sorununu kışkırtmasını bu denli istekli olduğu gerçeği nedense bir türlü gündeme getirilmiyor. "Masonik medya" nedense bu konuya değinmekten özenle kaçınıyor. Oysa arada sırada öyle skandallar patlak veriyor ki, gözardı etmek mümkün olmuyor. Bu skandallardan birisi, 24-25-26 Ocak 1994 tarihlerinde Başbakanlığa bağlı "Politik Psikolojik Merkez" tarafından organize edilen "Türkiye'de Terörizm Olgusunun Psikolojik Açıdan Değerlendirilmesi" konulu toplantıda yaşandı. Toplantıya ABD heyetinden Prof Dr. Norman Itzkewitz ve Prof Dr. Joseph Montvile adlı iki yahudi akademisyen katılmıştı. Skandal, bu iki kişinin toplantı sırasında Türkiye'nin Güneydoğusu'nu "Kürdistan" olarak nitelendirmeleriyle patlak verdi. Ancak bir tek RP TBMM Grup Başkanvekili Şevket Kazan gerekli sağduyu göstererek konuyu gündeme getirdi. Kazan toplantıya katılan Amerikalıların CIA ajanı olmakla birlikte iki tanesininde yahudi asıllı olduğunu hatırlattı. Kazan toplantının İsrail Cumhurbaşkanının Türkiye'yi ziyareti ile aynı tarihte yapılmış olmasının bir rastlantı olmadığını bildirdi ve "bu planlı bir düzenlemenin sonucudur. Amerikalı uzmanların dinleyiciler arasında yer alması gerekirken başkanlık divanında oturmaları Türk milleti ve Türk hükümeti açısından onur kırıcıdır" diye konuştu. Gerçekten de iki yahudi "uzman"ın Türkiye'nin Güneydoğusu'nu "Kürdistan" olarak nitelediği anda İsrail Cumhurbaşkanı Weizmann'ın Güneydoğu'yu geziyor olması ilginçti. Ayrıca bu iki "eşanlı" olayın yanına bir üçüncü garip olay daha katıldı. Weizman'ın Ankara'da kaldığı Sheraton otelinde dört yahudi ilginç bir biçimde biraraya geldi. İsimleri tanıdıktı: Morton Abramowitz, Karanlıklar Prensi Richard Perle, İslami fundamentalizm masallarından tanıdığımız Bernard Lewis ve B'nai B'rith'in önemli ismi, Pentagon'un eski Türk masası şefi Harold Rhode. Türkiye'de bir stratejik araştırmalar kurumunun think-tank oluşturulmasına yardımcı olan bu dört isim daha sonra da Kuzey Irak'a geçti. "Önemli temaslar" yapmak için... http://www.harunyahya.org/kitap/YMD/YMD3_9.html ichard Perle'nin Gerçek Yüzü "Karanlıklar Prensi bir beyefendidir." - Shakespeare, Kral Lear, III, IV, 140 Türkiye'nin ABD'deki "imajı"nın değiştirilmesi ve ABD karar mekanizmalarında, özellikle de Kongre'de Türkiye lehinde "lobi" yapılması gerektiği, yıllardır söylenir. Türk hükümetleri de bu konuda girişimde bulunmuş ve Türkiye lehinde lobi yapmaları için yıllardır Washington'da bu iş için özel görevli "lobi kuruluşları"na para akıtmışlardır. Ancak bu kuruluşların işe yaradığına henüz rastlanmamıştır (Tansu Çiller bile bu gerçeği kabul etmiş, lobi kuruluşlarına verilen paraların sokağa atıldığını söylemişti). Ve bu "işe yaramaz" lobi kuruluşlarının bazı ünlü isimleri vardır ki, ülkemizdeki bir kısım medya tarafından ısrarla "Türk dostu" olarak tanıtılmaktadırlar. İlginçtir, bu kişilerin çoğu yahudidir ve ABD'deki yahudi lobisinin de etkin üyeleri arasındadırlar. Bu kişilerin en ünlülerinden biri, kuşkusuz, Richard Perle'dir. Washington kulislerinde "Karanlıklar Prensi" olarak bilinen Richard Perle... "Irk bilinci" yüksek bir yahudi olan Perle, Washington'daki geçmişi boyunca İsrail'e hizmet etmiş bir kişi olarak tanınıyor. Eski Kongre üyesi Paul Findley, ABD'deki İsrail lobisinin inanılmaz gücünü ortaya koyan They Dare to Speak Out: People and Institutions Confront Israel's Lobby adlı kitabında, Perle'nin İsrail bağlantılarını ayrıntılı olarak anlatıyor. Buna göre Perle, İsrail hükümetine bilgi sağlamasıyla ünlü. Perle, kariyerine önce Washington'da Demokrat Senatör Henry Jackson'ın yanında çalışarak başlıyor. Senatör Jackson da İsrail'in en ateşli destekçilerinden. 1970 yılında FBI'ın düzenlediği bir operasyon sonucunda Perle, İsrail elçiliğine gizli Amerikan bilgilerini aktarırken yakalanıyor. Perle Reagan döneminde ise Savunma Bakanlığı'nda göreve geliyor. İsrail'i yakından ilgilendiren yüksek teknolojiler ile ilgili kararlar genelde Perle'nin ofisinde alınıyor. Perle Pentagon'da göreve getirildiği zaman da bir İsrail savunma şirketi adına lobicilik yapıyor. Ve İsrail'in ABD'deki uzantılarından biri olan Perle, bir kısım "büyük medya"ya bakarsanız, Türkiye'nin büyük bir dostudur. Aynı medya sık sık "Ermeni Soykırımı" iddiaları hakkında gösterdiği tavıra dayanarak (*) yahudi lobisinin de "Türk dostu" olduğunu telkin etmektedir. Sözkonusu medyanın İsrail'in Türkiye için ne denli büyük bir dost olduğu masalını "yutturabilmek" için de uğraştığını hatırlarsak, Perle'nin (ve onun benzeri olan Washington'daki diğer yahudi "Türk dostları"nın) gerçek konumunu yakından incelemek gerekmektedir. Öncelikle Perle'nin Amerika'nın dış ülkelere karşı nasıl bir yaklaşım izlemesi gerektiği yönündeki düşüncelerine bakmakta yarar var. Ufuk Güldemir, Türk-Amerikan ilişkilerini konu alan kitaplarında bu konuda ilginç bilgiler vermektedir. Örneğin Güldemir'in Çevik Kuvvetin Gölgesinde adlı kitabında, Perle'nin savunduğu "strateji" şöyle yorumlanır: Reagan yönetiminin şahinler kanadından olan Perle'nin 'anti-Amerikan çizgideki müttefik ülke devlet adamlarının cezalandırılması' şeklinde özetlenecek stratejisi, ABD'nin koruyucu şemsiyesinden faydalanmak isteyen her ülkenin anti-Amerikan siyaset ve sloganları terk etmesi gerektiğine olan inancından doğuyordu.23 Kısacası Perle, müttefik ülkelerdeki buna kuşkusuz Türkiye de dahildir "anti-Amerikan" devlet adamlarının cezalandırılması, yani o ülkenin zorla da olsa "yola getirilmesi", Amerikan hegemonyası altına alınması stratejisinin savunucusudur. (Bu aslında "yahudi önde gelenlerinin politik kurumu" olan CFR'nin geleneksel stratejisidir. İsrail'in Amerikalı uzantıları arasında yer alan Perle'nin CFR çizgisini savunması ise yadırganacak bir durum değildir elbette. CFR için bkz. 6. bölüm) Perle, müttefik ülkelerin "yola getirildikten" sonra da, Amerika tarafından istenen şekilde kullanılabilir halde olmasını savunmaktadır. Perle'nin 19 Mayıs 1986'da Brüksel'de toplanan "Ulusal Güvenlik İçin Savunma" konulu panelde yaptığı konuşma, bu açıdan çok anlamlıdır: Avrupalıları korumak için Avrupa'da konuşlandırdığımız Amerikan Kuvvetlerinin, dünyanın başka bölgelerinde Amerika'nın çıkarlarını korumak için kullanılmasına Avrupalıların karşı çıkacağına ilişkin Amerika'da bir kuşku vardır. Bu kuşku biraz yersiz geliyor bana. Amerikan askeri gücünü, bulundukları yerden kriz bölgesine yollamak hakkına sahibiz ve bunu yapmak için üslenmiş bulundukları ülkenin onayını almak zorunda da değiliz.24 Perle'nin "müttefik" ülkelere bakışı işte budur: Onları, gerekirse devlet adamlarını "cezalandırarak", Amerikan egemenliği altına sokmak ve sonra da istediği gibi kullanmak. Perle'nin özellikle sözkonusu ülkelere Amerikan birlikleri konuşlandırmak ve bu birlikleri de o ülkelere sorma gereği duymadan harekete geçirmek konusunda çok hevesli olduğu da açıktır. Ve ilginçtir Perle daha doğrusu Perle'nin temsil ettiği güç bu stratejiyi Türkiye üzerinde ustalıkla kullanmıştır: 1985'teki Türkiye-ABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın (SEİA) görüşmelerini yürüten, bazı "şantaj"ları da kullanarak anlaşmayı Türk tarafına kabul ettiren ve en önemlisi, Körfez Savaşı'nda ABD uçaklarının Türkiye'deki üsleri kullanmasının ve Çekiç Güç'ün Türkiye'ye yerleşmesinin, yasal zeminini hazırlayan kişi Perle'dir. "Karanlıklar Prensi", böylece "müttefik ülkelere konuşlandırılan Amerikan güçlerinin istendiği gibi kullanılabilmesi" tezini Türkiye'ye karşı uygulamıştır. Türkiye daha sonra Perle ile bir lobi firması kurulmasına ilişkin bir anlaşma da yapmıştır. Yahudi lobisinden başka isimlerin de biraraya gelmesiyle International Advisers Inc. diye bir şirket kurulmuş, Perle bunun danışmanı olmuş, bu şirketin önde gelen ortaklığına ise ABD ve İsrail'de şubeleri bulunan Feith and Zell avukatlık şirketinin Douglas Feith adlı ortağı getirilmiştir. Feith, ABD Savunma Bakan Yardımcısı olarak da görev yapmıştır. Ve gerek Perle, gerekse onun diğer International Advisers Inc.'deki yahudi "ırkdaş"ları, Türkiye'ye karşı ikiyüzlü bir politika izlemiştir. Ferruh Sezgin bu durumu şöyle anlatıyor: ABD'deki 'Türk lobi hareketleri'ni denetim altına almada, Yahudiler Amerikalılar'ın gerisinde kalmadılar. Onlar üstelik, Amerikalılar kadar insaflı da olmadılar. Yahudiler, kendilerine ait bazı kamuoyu oluşturma şirketlerini Türkiye'ye kiralayıp, Türkiye'den bol bol para aldılar. Tabii, bunun karşılığı olan hizmeti Türkiye'ye değil, 'bir başka yere' sundular. 1988 yılı sonbaharında, Richard Perle birden Türkiye'ye geliverdi. Richard Perle de kim?... Siyasetle ilgilenenler hatırlayacaklardır... Milletlerarası çevrelerde ' Karanlıklar Prensi' olarak anılan Perle, ABD'nin eski Savunma Bakanı yardımcılarından idi. 1987 yılı başlarında, Türkiye-ABD Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın (SEİA) geleceği konusunda başlatılan müzakerelerde Türk tarafı şöyle bir direnmeye başladığında, o direncin 'Perle'nin şantajları' sayesinde kırılabildiği söylenirdi. İşte, bu Perle, 1988 sonbaharında, kimseden davet almamış olduğu halde, Türkiye'ye geliverdi. Perle Türkiye'de Özal'la görüştü ve onu 'ikna etti.' Türkiye Başbakanı ikna olunca da, Perle'nin başında bulunduğu International Advisers Inc. ile yıllığı 875 bin dolara sözleşme imzalandı. O zamanlar Hürriyet'te yazmakta olan Cengiz Çandar'a göre, birkaç yıl öncesinde Türkiye'yi SEİA'yı uzatmak için zorlamış ve bunda başarılı da olmuş olan Perle, 'tamamlanmamış bazı görevlerini' bu danışmanlık şirketi sayesinde tamamlayacaktı. Neydi bunlar?... Cengiz Çandar, Perle'nin tamamlanmamış görevlerini şöyle sıralıyordu: 1- Türkiye'nin, Körfez'e yönelik siyasi-askeri planlarda rol alması. 2- Türkiye'nin, nükleer modernizasyona (topraklarındaki Amerikan nükleer silahlarının yenilenmesine) razı edilmesi. 3- O dönemin Sovyetler Birliğindeki Türkler'in yaşadıkları bölgelere yayın yapmak üzere Amerika'nın Sesi Radyosu (VOA) antenlerini Doğu Anadolu'ya yerleştirilmesinin sağlanması. 4- Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerinin geliştirilmesine yardımcı olunması, Kimdi o 'birileri?...' O birilerini kim olduğunu anlamak için, International Advisers Inc.'in üst yönetimine bakmak gerekecek: * Richard Perle, ABD eski Savunma Bakanı Yardımcısı, Yahudi. * Douglas Feith, Perle'nin yardımcılarından, Yahudi. * Michael Mobbs, Perle'nin Pentagon ekibinden, Yahudi. * Mark Feldman, ABD Dışişleri Bakanlığı Hukuk Bürosu eski görevlilerinden, Yahudi. * Bloomfied, ABD'deki İsrail lobisinin en etkili yan kuruluşu olan AIPAC'ın (American-Israel Public Affairs Committee) eski sekreteri, Yahudi. Bunları yazan Sezgin, bir de önceki sayfalarda "Nevruz neşesi"nden söz ettiğimiz AIPAC eski direktörü Morris Amitay'a ve Türkiye hakkındaki bölücü yorumlarına değiniyor: Mart 1989'da, Morris Amitay isimli bir yahudi daha şirkete (International Advisers Inc.'ye) katıldı. Amitay, AIPAC'ın 1974-1980 dönemi direktörüydü ve görevi sırasında da İsrail'e yakınlık duymayan ABD Kongresi üyelerinin 'korkulu rüyası' olmuştu. Amitay, Washington Jewish Weekly adlı dergide yayımlanan 'Self-determinasyon: Kürtler hala bekliyor' başlıklı yazısında şunları ileri sürüyordu: '... Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Sovyetler Birliği'ne dağılmış olarak yaşayan 20 milyon kadar Kürt, bağımsız devletlerini kurma imkanını bulamamıştır... Kürtler'e kendi siyasi kaderlerini tayin edebilme hakkı tanınmadıkça, Orta Doğu'da huzursuzluğun ve isyanların devamı kaçınılmazdır.' Bunları yazan Morris Amitay, International Advisers Inc.'den 5.000 dolar aylık ücret alıyordu. Yani, Türkiye adına çalışması için kendisine Türkiye hazinesinden para verilen Amitay, parayı aldığı yere değil, 'kendi anavatanına' hizmet ediyordu. Çünkü, Amitay'ın fikirleri ile Kürt sorununu kaşımakta fayda gören İsrail'in bakış açısı arasında en küçük bir fark yoktu. Richard Perle hala Türkiye ile yakından ilgileniyor. Yahudi lobisinin parlak ismi, son olarak 1995 Ocak'ta İzmir'e gitmiş ve burada yahudi cemaatinin önde gelen isimleriyle İzmir'deki Bet Israel sinagoğunda görüşmüştü.

 

Öğeyi Oyla
(0 oy)
Yorum eklemek için giriş yapın
Parite
Wed, May 18, 2016, 5:12PM UTC
NamePriceChange% Change
EUR/USD 1.1279 -0.0033 -0.2939%
USD/JPY 109.6700 +0.5250 +0.4810%
GBP/USD 1.4612 +0.0151 +1.0442%

Hava durumu istanbul

ISTANBUL

Go to top